Yazarlar

Bir hüznün yıldızı-Dumlupınar 

post-img
İstanbul,Sütlüce, No:5 16 Şubat 1953 Pazartesi Berke Yıldırım (İnal) 8 yaşında ilkokul 2.sınıfa giden çok başarılı bir kız öğrencidir. Babası Astsubay Sait Yıldırım’ın Gölcük’teki donanmada görev alması nedeni ile yıllardır oturdukları Sütlüce’deki evlerinden bir hafta sonra taşınacaklar. Bugün de babası görev için 2 aylığına onlara veda edecek. Gitme vakti gelmiştir. Birkaç gün sonra arkadaşlarından, okulundan, evinden ayrılacağı için çok üzgün ve bir o kadar huysuz olan Berke, okul önlüğü üzerinde, kapı eşiğinde babasına ecel terleri döktürüyor,  yalvarıyor; -Ne olur bugün gitme baba lütfen. -Gitmem gerek güzel kızım gitmeliyim. Bir gün anlayacaksın vazife çok kutsaldır ve ben bir askerim gitmem gerek. Sende okuluna geç kalma. -Ne olur babacığım…  Babası onu kucağına alır, öper,  sarılırlar. Babası sokağın sonuna geldiğinde döner ona el sallar ve gözden kaybolur. Bu babasını son görüşüdür. *** İstanbul,Sütlüce,No:5 4 Nisan 1953 Cumartesi Evin yeni kiracıları babaannesi, babası ve küçük Muazzez’di. Annesi ve babası ayrılınca babası yanında kalan küçük Muazzez 7 yaşındaydı. Bugün okul yok. Plan hazırdı. Öğleye kadar uyuyup günün kalan kısmını Berke’nin izlerini taşıdığı yeni evin bahçesinde geçirecekti. Ama öyle olmadı. Babaannesinin ağır işiten kulakları yüzünden sonuna kadar açtığı radyonun sesi ile uyandı. Salona gittiğinde babaannesinin gözlerindeki yaşları gördü. Merakla; -Ne oldu babaannecim -Ajans haberlerinde söylediler gemiler çarpışmış. Askerlerin kimi ölmüş, kimi suyun içinde kalmış… bakalım kurtaracaklar Allahın izniyle dedi.  Olanları anlaması çok zordu. Ama babaannesi ve babasıyla günlerce radyo başında bekledi. 72 saatin sonunda Vatan Sağolsun’la biten bir hüzün minik kalbine saplandı. Bu hüznü yıllar sonra kalbinden gururla çıkarıp göklere asacaktı. *** 4 Nisan 1953 saat: 02:10 Çanakkale boğazından giriş yapan Dumlupınar denizaltısına Nara burnu önlerinden İsveç şilebi Neboland çarptı. Çarpışmanın şiddetiyle Dumlupınar'ın güvertesinde bulunan 8 kişi denize düştü. 8 kişiden 2 si pervaneye takılarak, biri boğularak yaşamını yitirdi. Neboland personeli gece karanlığında denizi, ateş böcekleri gibi aydınlatan fosforlu can simitlerini denize atmaya başladı. Anonslar yapıldı. Olay yerine ilk olarak Gümrük Motoru geldi. Sağ kalan 5 kişi, Gümrük Motoru tarafından karaya çıkarılıp Çanakkale hastanesine gönderildiler. O kadar hızlı batmıştı ki geminin içindeki 81 kişiden yalnızca 22'si kıç torpido dairesine sığınabilmişti. Burada mahsur kalan 22 kişi Battı şamandırasını su yüzüne fırlattılar. Battı şamandırası Üzerinde ‘T.C.G. Dumlu denizaltı gemisi burada battı. Kapağı aç telefon içeridedir. Telefonun düğmesine basarak konuş. Telefonla konuşmazsan en yakın limana haber ver. Botunu şamandıraya bağlama’ yazıyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla balıkçı tekneleri şamandırayı buldular. Gümrük Motoru derhal şamandıranın yanına geldi. Gümrük Motorunun ikinci çarkçısı Selim Yoludüz, soğuktan mı, heyecandan mı bilinmez, elleri titreyerek şamandıradaki ahizeyi kaldırdı ve "Alo" diyerek Çanakkale’nin hırçın lacivert sularında bir cevap bekledi.    "-Alo... aşağıdan... alo.... Dumlu..."    "-Evet Dumlu..."    "-Ben Üsteğmen Suat...".    "-Evet efendim, ben Selami..."    "-Selami nasılsınız? Biz geldik, şimdi bana durumu anlat".    "-Efendim dizellerden yara aldık, manevra dairesinde yangın çıktı.    Bataryayı sıfıra alarak kıç torpido dairesine geçtik. Şimdi manevra dairesi suyla dolu..."     "-Kaç kişisiniz orada...?"     "-Diğer dairelerle irtibatınız var mı?"     "-Yarım saat evvel kıç batarya dairesi ile konuştum, şimdi cevap vermiyorlar".     "-Merak etmeyin, Kurtaran geldi, biz buradayız".     "-Efendim manometre 267 kadem gösteriyor, doğru mu?"     "-Selami, Kurtaran geldi. Şimdi kurtarma işlemine başlanıyor. Ben biraz sonra yine gelirim".      "-Peki efendim...". Denizaltıdan cevap veren Astsubay Selami Özben ile Üsteğmen Selim Yoludüz  ilerleyen saatlerde tekrar konuştular. İçerideki oksijen azalmaya başlamıştı.    "-Alo... Dumlu...?"    "-Evet... Dumlu..."    "-Efendim hava biraz fenalaştı."    "-Morallerinizi bozmayın. O hava size daha 2 gün yeter. Sen çocukları yatır. Sigara içmeyin".     "-Yok efendim, hepsi yatıyor. Sigara da içmiyoruz. Işık da yok. karanlıktayız".     "-İhtiyaç lambalarını kullanmayın, ileride lazım olacak".     "-Kullanmıyoruz zaten. Birinin ışığı çok zayıfladı".  Saat 11:00 sularında Kurtaran olay yerine geldi. Kurtarma çalışmaları başladı. Aslında kazanın en dramatik saatleri asıl şimdi başlıyordu. Kurtaran’ı akıntılı suda sabitlemek, dalgıçları Çan denilen aletle aşağıya 90 derecede indirmek mümkün olmuyordu. Çünkü dalgıçlar için tüm tatbikatlar Marmara’nın en sakin sularında yapıldığından o tecrübeleri yoktu. Kurtaran Dumlupınar’ın tam üzerinde duracak battı şamandırasındaki kılavuzla, Çan’da bulunan çekme halatı birlikte Dumlupınar’a ulaşılacaktı.   ‘Kurtaran’da 72 saat boyunca çalışmalar durmaksızın sürdü. Fakat boğazdaki şiddetli akıntı nedeniyle çalışmalar sonuçsuz kaldı. Artık denizaltıdakiler için umutlar kesildi’ dendi. Asıl faciayı noktalayan hata, tam 50 yıl sonra Kurtaran’daki bir dalgıç tarafından anlatıldı. Bu sır 50 yıl önceki acıyı tazeledi. Peki bu sır neydi? Kurtaran gemisi halatlarla dört farklı şamandıralara sabitlendi. Fakat Kurtaran’nın yeri konusunda emin olunamadığından iskele tarafına halatlarla tekrar sabitlenmesi istendi. Halatın birinde sorun vardı ve çözülmüyordu. Zaman kıymetliydi. Acele ile kesilmesine karar verildi. Kesilen halat, bir kırbaç gibi, Dumlupınar’daki askerler tek irtibatın sağlandığı ve yerleri konusunda tek kılavuz olan Battı şamandırasına büyük bir hızla çarptı. Ve kopardı. Gerisi sessizlikti artık. Bu olaya şahit olanlar şimdi 22 askerinde sonsuzluğa tıpkı bu şamandıra gibi gittiklerini hissettiler. Son konuşmadı ki iniltiler Vatan Sağolsun olarak anlaşıldı ve anlatıldı. 72 saatin sonunda denize çiçekler bırakıldı. *** Peki Dumlupınar ilk Dumlupınar mıydı? İlk Dumlupınar değildi. Son da olmayacaktı. 1.Dumlupınar; İtalyan yapımı denizaltı Deniz kuvvetlerine 1931 yılında katıldı. Fakat Karadeniz’de yapılan bir tatbikattan dönerken dümeni arızalandı. Haydarpaşa’da bir gaz tankerine çarptı. Kazada can kaybı olmadı ancak 1949 yılında hizmet dışı kaldı. 3. Dumlupınar 1972 yılında Türk Deniz Kuvvetlerine katıldı. 4yıl sonra 1 eylül 1976’da yine Çanakkale boğazı’nda Sovyet bandıralı Sızik Vavilov gemisi ile çarpıştı. Denizaltı mucize eseri batmadı ancak tersanede tamirdeyken yandı. O günden sonra Türk Deniz Kuvvetlerinde Dumlupınar adı hiçbir denizaltına verilmedi. Denizciler uğursuzluğa inan insanlardır. Ama 2002 yılında bu adın bir yerde yaşaması gerektiğini düşünen birisi, çok uzaklardan bir haber gönderdi. Haberi gönderen yabancı değildi. Vatan Sağolsun’la biten bu hüznü yıllar sonra kalbinden gururla çıkarıp göklere asmaya hazırlanıyordu. Uluslararası Astronomi Birliği (IAU), gökyüzünde geçen yıl tespit edilen küçük gezegene bir Türk'ün önerisiyle 4 Nisan 1953 tarihinde batan Dumlupınar denizaltısı anısına''Dumlupınar'' adını verdi. Bunu için uğraş veren tabi ki küçük Muazzez, Muazzez Kumrucu Lohmiller idi. -Keşfedilen asteroidlerin isimleri komite tarafından veriliyor. Çoğu zaman verilen veya rica edilen isimler kabul edilmiyor. Eleanor Helin adında Amerikalı bir kadın gökbilimciden, keşfettiği asteroid adını verip veremeyeceğimi sordum, o da izin verdi. Hemen, isim komitesinin üyesi olan şefime söyledim, o da diğer teklifleri bir kenara itip benimkini kabul etti. Hatırladığım kadarıyla Türkiye'yi hatırlatan tek bir asteroid yok. Sonunda Dumlupınar ve mürettebatının cesur yürekliliğinin onore edilmesi ve unutulmaması gerektiğine karar verdim. Denizin altında hala insanlar varsa onların gökyüzüne uçup kendilerini hatırlatacaklarını düşündüm. Uzayın karanlığında Dumlupınar 'okyanusun soğuk ve karanlık suları gibi gözükecek. Muazzez Kumrucu Lohmiller Küçük bir radyodan, çocuk aklına kazıdığı, Çanakkale Boğazı’nın hırçın sularını ve derinliklerine bıraktığı umudunu yıllar sonra o derinliklerden alıp gökyüzüne asan Muazzez hanıma sevgilerimi gönderiyorum.    Huzur içinde uyuyun.  

Diğer Haberler