Yazarlar

Pavyon

post-img
Ne zaman ki Özlem Yağmur İznik Belediye Başkanını yücelten “Helal olsun Kağan Mehmet Usta!” başlıklı o yazıyı yayımladı… İşte o an yazmaktan sıkıldığımı ve bir süre ara vermem gerektiğini fark ettim!.. Sadece “duygusal nedenlerle” hareket ediyordu Özlem elbette; sık sık dile getirdiği “gazetecilik ruhunu” artık ahirete uçurmuş, geriye kala kala kan yoksunluğundan bir deri bir kemik halini almış Vampirella kılıklı, şipidik terlikli bir yazar kalmıştı!.. Bu arada, bu tanımlamaların telif sahibi Murat Dindoruk görünmüyor epeydir ortada; “Abiden bu gün bi yüz lira koparsak” devri bitti de parayı mı buldu acaba kerata bir yerlerden?!. Derken, üstüne üstlük bir de Kantar’la haftalık olağan didişmelerimizden birini daha yaşayınca “acık kafa dinleyem” dedim ve başladım dere tepe gezmeye… Ha! Arada kaynamasın… Özlem, belediye başkanı abisini niye öptü peki? Kabotaj Bayramı da değildi oysa! Öyle hizmet, ele gelir, dişe dokunur hayırlı bir iş yaptığı için de değil!.. Devir, “kestiğin faturan kadar yaz devri” o konu ayrı da… Bula bula b.ktan ve ucuz bir konu bulmuş Özlem ve öpüvermiş belediye başkanı abisini: “Helal olsun Kağan Mehmet Usta!..” başlıklı prematüre yazı da böylece doğuvermiş işte… İlçe mezarlığında Çandarlı kabristanlarını resmen b.k götürüyor, güzelim şahideleri kırılmış vaziyette baksana acık oraya da Kağan Mehmet Usta, ne düşünüyon bu hususta?!. Özlem’in yazısına bakınca adam sanırsınız ki Roma’yı fethetti; bizim “kızıl elma” oldu yeşil elma! Pavyon kapatmış İznik Belediye Başkanı!.. Hayır hayır, öyle kendine kapatıp da alem filan yapmamış, yıkmış zavallı pavyoncağızı… Hadi Alparslan yayınlasa böyle bir yazıyı, pavyoncunun ardından elde tuğ, kudüm eşliğinde iki ileri bir geri mehter marşıyla Viyana’ya kadar giderdik… Hiç yıkılır mı gül gibi pavyon be ya! Bu güne dek kaç pavyon açtın ki olanları da yıkasın! Toplumsal deşarj merkezlerimiz oralar bizim! Adam bütün sene imanı gevriyor patates yetiştiricem diye! Çapası ayrı dert, toplaması ayrı… Hele bir de mahsul para yaptı mı yılda bir kere eğlenmeye gidecek elbette!.. Köyde, evde karının yüzüne bakılacak hal yok; gulyabani gibi bir şey!.. Vır vır vır, dır dır dır… Sürekli de hasta zaten, inandına yapıyo gavurun eniği! “Şurdan şifa niyetine bi çimverem” demeye gör; anasından doğduğuna pişman ediyor adamı! Oysa “Bataklı Damın Kızı Aysel” bekliyor O’nu oralarda! Kadın, değme psikologlara taş çıkartır da susuz götürüp, sulu getirir insanı… Şöyle ilik gibi bir hatun Aysel… Öte dünyada verilecek olanlarından lakin, Aysel peşin! Sağ yanağına kalemle kondurduğu beniyle Türkan Şoray’ın tıpkısının aynısı! Hele hele o simsiyah kömür gibi saçlarını insanın yüzüne yüzüne attırımıyo mu… Gurumuş çeşmeler gürül gürül akıp çağıldıyor kırmızı ışıkların altında… Alamut Kalesi’nde, sanki Hasan Sabbah’ın efsunladığı büyülü bir gece akıp gidiyor ayaklarının altından adamın… Sahnede çığlık çığlığa bir kadın şarkı söylüyor… Mavi ispirtoyla alevlendirilmiş Antep fıstığı getiriyor garson… Yanında iki kadeh de rakı herhalde!.. Yanar dönerli meyvenin eşi benzeri yok! Aysel’in kalbi minik bir serçe misali güm güm atıyor… Nereden mi belli? Adamın sağ elini göğsünün üstüne götürüp bastırıyor Aysel… Yalancıktan da olsa, “Bu yürek senin için çarpıyor” diyor kulağına eğilerek… Senin için o gece cüzdanı boşaltmayan namerttir! Hele hele peşini yanı başında dururken, veresiyeye bel bağlamak niye?!. Ve birden ışıklar yanıyor… Etrafın aydınlanmasıyla birlikte orta yere Özlem ve İznik Belediye Başanı Kağan Mehmet Usta zıplayarak geliyorlar… Gazetecinin üzerinde yakaları uzun yerlere kadar değen, kan lekeli siyah bir pelerin var… Özlem Yağmur da çığlık çığlığa bağırmaya başlıyor ardından: “Yık, yık, yık! Hemen yık burayı, dağıt!..” “Selvi Boylum Al Yazmalım” filminde Kadir İnanır’ı oynayan patates üreticisi çiftçimiz eğlencesi bozulunca kara şanzıman 1968 model BMC kamyonu belediye başkanının üzerine sürüyor düşünde… Özlem kaçarken hala bağırıyor: “Yık, yık, yık! Ahlaksız bunlar! Çoluğa çocuğa kötü örnek oluyorlar! Yık, yık, göçür!.. Helal olsun sana Usta, acık şuradan da yık!..” İznik Belediye Başkanı saza gelmiyor ama goygoycularının iteklemesiyle gaza geliyor ve: “Alkış!..” Bir arkadaşla “kahve içimlik” uğradık Kale Otel’e… Orta kattan avludaki asırlık manolya ağacını izlerken bir yandan da oranın banisi Ahmet Aydın’ı şükranla andık Bursa’ya böyle otantik bir tesis kazandırdığı için… İzliyorum, pek çok etkinlik artık Kale Otel’in meşhur kuzu tandır kebabından tadılarak başlıyor. Az sonra Aşçı Kader Hanım yanımıza uğrayıp, “Ahmet Bey’in meşhur kabak tatlısından da ikram etmek istediğini” söylüyor… Meğerse her yıl dağ yöresinde doğal olarak yetiştirtip, misafirlerine sunarmış Ahmet Aydın Abi, bir manda kaymağı bu kadar mı yakışır Kader Hanım’ın ellerinden çıkan nefis bir sakız kabağı tatlısına… Hele hele bu koca millet bir Cumhurbaşkanına manda kaymağı yediremeyecekse eğer, gitsin Muz Cumhuriyeti’nde yaşasın da Kunta Kinte’ye pavyon usulü ballı, kaymaklı, cevizli, muzlu tatlı ikram etsin!.. Uff! O da çok güzel olur be! Ara sıra uğrardım rahmetli Fahri Balcı’nın, Köşk Pavyonunun üst katındaki ofisine… Bir de sözünü ettiğim Antep fıstığının ispirtoyla kavrulmuşundan getirtirdi mutfaktan… Sek Bourbon’a bu kadar yakışan başka bir sevgili daha yoktur herhalde… Gece kulübünde kumrular misali birbirine sokulan Aysel’le, patatesçi köylü amca gibiydiler ikisi de… “Kadının” bir cinsel meta olarak görülmesine karşıymış kimi kokmuş eski kaşarlar!.. Kadın kendini zaten bir cinsel meta olarak görüyor ve  gösteriyor anacığım!.. Boşuna mı onca boya, allık, silikon, rimel, takma kıç  vesaire… Hem MAH bölge başkanımızdan tutun da Vali paşamıza varıncaya değin pek çok erkek de soluğu plastik cerrahların önünde alıyor artık!.. Gıdıklar yapılıyor, göz kapakları kaldırılıyor, morluklar düzeltiliyor, yanaklar şişiriliyor… “Kadını cinsel obje olarak görmeyecekmişiz!..” Ulan kirpiklerine ok, kaşlarına yay dedik, dudaklarını kiraz, burnunu hokka belledik, şarkılar şiirler yazdık uğurlarına; acı çektik be, hasretinden prangalar eskittik adeta… Bir edebiyat akımı bizim “kadın sevmemiz” sayesinde hayat buldu memlekette… Tatlılarımızı bile onlarla anlamlandırdık; dilber dudağı, hanım göbeği gibi mesela!.. Tabi bir de “vezir parmağı” var ki, işte o da İznik Belediye Başkanı Kağan Mehmet Usta’yı anımsatmak için yapılıyor! Ne karışıyosun kardeşim milletin barına pavyonuna!.. Bırak neşelensin insancıklar kırk yılda bir!.. Ucuz politika bunlar ucuz! İşte ben gene geldim gördüğünüz gibi… Gezerken öğrendiğim bir havadis de vereyim size… Emekli Sandığı’ndan Kırcallar almışlardı Çelik Palas Oteli’nin bir kısmını… Sonra Araplara kiraya verdiler… Arap ne yapacak, yalelliden anlar ancak! Berbat etmişler güzelim tesisi… Hiç turistik olan bir yerde içki yasağı konur mu? Neyse, şimdi yeni işletmeci devralmış tesisi… Ve sürpriz: “Bir neslin anılarını süsleyen, uzun yıllar boyunca hafta sonları gençlerin eğlence merkezi olan Çelik Palas Disco yeniden açılıyor.” Hah şöyle, şehre biraz hareket gelsin be! Açılsın, gidip ilk raksı ben yapacağım orada… Rot Macit de öte dünyadan eşlik edecek… Kim bilir, belki “patatesçi amca” da gelir yanına Aysel’i de alarak! İki dönerler ortalıkta şöyle bir Ve Cahit Sıtkı’nın dizeleriyle ilan eder adam aşkını Aysel’e: “…Aya haber sal çıksın bu gece; Görünsün şöyle gönlümce. Bas kırbacı sihirli seccadeye, Göster hükmettiğini mesafeye Ve zamana. Katıp tozu dumana, Var git, Böyle ferman etti Cahit, Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan; Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan…”

Diğer Haberler