
Ne yalan söyliyeyim, eskiden ara ara “Cuma namazı” kılmak için camilere giderdim.
İçerisi kalabalık olunca şöyle sesleniyorlar oralarda hocalar cemaate:
“Safları düzeltelim, safları düzeltelim!..”
Sonra bir gün cahil mi cahil, bir o kadar da Of’lu hocadan bile komik, şişe dibi gözlük camları kullanan bir hocanın hutbesini dinleyince gerçekten de sürekli “saf” yerine konduğumu fark ettim ve gezi amacının haricinde bir daha camilere ayak basmadım.
Dini kullanan, dinden sürekli kazanç sağlayan insanlar soğuttu beni pek çok şeyden.
Tek yaptıkları şey sürekli ama sürekli “safları” düzeltmekti bir yandan da!
Alın size bir haber:
“Çayırova ile Gebze İlçesi'ndeki bir inşaat firması 3 yıl önce kooperatif sistemiyle konut yapacağı vaadiyle 1150 kişiden para topladı.
Firmanın sahibi paraları toplarken, üyleler arasından kura çektirip bir kısmını umreye götürdü.
Ancak firmaya 10-50 bin TL ödeyen ortaklar, ruhsatsız olduğu anlaşılan ve kaba inşaatı tamamlanmak üzere olan 2 binanın belediye tarafından yıkılması, firma yetkililerinin de kapıya kilit vurup ortadan kaybolmasıyla şok oldu.
Bazı mağdurlar firma yetkililerinin kendilerine dini duygularla yaklaştığını, "Buradan arsa almak cennetin kapılarını aralamaktır, ben Ebubekir'in soyundan geldim" diyerek kendilerini kandırdıklarını anlattı.
Bazı üyelerin göz boyamak için umreye götürdüğünü anlatan mağdurlar, dolandırıcılıkla suçladıkları firma yetkililerinin bulunmasını istedi.”
Şaşırdınız mı?
Hiç şaşırmadım.
Normal, klasik bir durum bu ve inanın gelecekte de yinelenecek.
Başka bir haberle devam edelim:
“Nitelikli dolandırıcılık’ suçlamasıyla tutuklanan ‘Jet Fadıl’ lakaplı Fadıl Akgündüz tahliye edildi.
Ne olmuştu?
Bayrampaşa’daki Caprice Gold Yatırımcılar Derneği, Akgündüz tarafından dolandırıldıklarını iddia ederek, Şubat 2015’te savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu.
Yatırımcılar, Akgündüz’ün başlattığı projeleri bitirmediğini ve verdikleri paraları geri alamadıklarını iddia etmişti.
Savcılığa 21 Aralık 2015’te ifade veren Akgündüz, ‘nitelikli dolandırıcılık’ suçlamasıyla tutuklanma talebiyle sevk edildiği mahkemece tutuklanmıştı.
Akgündüz, 28 Mart’ta yurtdışına çıkış yasağı konularak tahliye edilmişti.
İstanbul başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, Akgündüz ve altı sanık hakkında ‘nitelikli dolandırıcılık’tan 698 yıldan 2 bin 443’er yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Akgündüz, Caprice Gold Bayrampaşa ve Caprice Gold Maldivler projelerinde 349 kişiden ön ödeme alıp sözleşme şartlarını yerine getirmemekle suçlanıyor.”
Fadıl Akagündüz’ün 1999-2000 yıllarında kar payı alma ümidiyle para yatıran gurbetçilere yazdığı mektuptan:
"Hz. Muhammed’in ’insanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır’ hadisi şerifi kılavuzumuzdur.
Hz. Muhammed’in gösterdiği yolda bir ekonomik cihat yaptık.
Türkiye’de bize karşı cephe oluşturmak için aralarında basın organlarının da bulunduğu geniş bir çevrenin haksız saldırılarına uğradık.
Tüm dünya bizi duyacak, bizi dinleyecek.
Dünyada bir devir kapatıp bir devir açtığı gün, ‘Dini ve dili ne olursa olsun, herkesin mal ve can güvenliği ve bütün kişilik hakları bizim güvencemiz altındadır’ diyen ve dünyaya barış içinde yaşama dersi veren Fatih Sultan Mehmed’in sesi.
1453’te O’nun sesi ve tam 5.5 asır sonra 2003’te onun torunlarının sesi.
Bizim sesimiz..."
Görüyor musunuz zurnayı, nasıl da damardan giriyor!
Safları düzeltecek ya!
Çok uzağa gitmeye gerek yok.
Kentimize yani, Bursa’ya bakalım bir de:
“Bursa’da kendisini tarikat şeyhi olarak tanıtan ve müritleriyle cinsel ilişkiye girdiği iddiası ile tutuklanan Uğur K.’nın yargılanmasına başlandı.
Duruşmaya müşteki olarak katılan 17 kişiden sadece 3’ü Uğur K.’dan şikâyetçi oldu, şikâyetçilerin anlattıkları şaşkınlık yaratıp mide bulandırdı.
Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde, “nitelikli cinsel saldırı, tarikat kurmak ve baş mevkiinde olmak, çocukların kullanıldığı müstehcen yayınları depolamak” suçlarından hakkında 341 yıl 6 ay hapis cezası istenen Uğur K.’nın yargılandığı duruşmada, “müşteki” olarak katılan 17 kişiden sadece ikisi karı koca olmak üzere, 3 kişi şikâyetçi olduklarını söyledi.
Şikâyetçi çiftten B.Ş. adlı kadın şunları söyledi:
“Üç yıl boyunca eşimin ısrarlarına rağmen dergâha gitmedim.
Kocamın getirdiği okunmuş suyu içtikten sonra gitme kararı aldım.
Çocuğum ortada kalmasın, yuvam dağılmasın diye kendimi ateşe attım.
Bir yıl kadar sonra beni ‘sır odası’na kabul edip ‘badelenmem’ gerektiğini söyledi.
Anlatırken midem bulandı.
Sonra bana su içirdi.
Suyu içtikten sonra hareketlerimi kontrol edemez hale geldim.
Nasıl olduğunu şimdi hatırlamıyorum.
Bir keresinde sır odasında benimle cinsel ilişkiye de girdi.
Ancak daha sonra eşim ve ben, yaşadıklarımızdan dolayı dergâhtan ayrıldık.
Şikâyetçiyim, cezalandırılsın.” B.Ş.’nin kocası A.Ş. de “suyun etkisiyle” böyle bir şey yaptıklarını ifade ederek, “Bana daha iyi bir Müslüman olmam için badelenmem gerektiğini söyledi ve ilişki kurdu.”
Badeci hocaysa şöyle açıklıyor vaziyeti:
“Müritlerimle cinsel ilişkiye zorla girmedim.
Var olan Nakşibendi tarikatının Halidiye kolunun Kırklar tarikatı olarak bilinen tarikata tabi oldum.
Bu tarikatın benden önce şeyhliğini yapan kişiden mürşitlik görevini aldım.
Müritlerimle değişik yollarla cinsel ilişkiye girdim ancak, bunların tamamı tarikatın gerektirdiği bir usul ve çabadır.
Kimseyi zorlayıp kandırmadım.
Bu süreçte gelen kişiye verilen ve adına ‘virt’ denilen zikir içeren sözler belirli süre tekrar edilir.
Ve bunu yapan kişi kendiliğinden cezbedilerek gelir.
Benden badelenme ya da cinsel ilişki talep eder.
Benim müridimin bu talebini reddetme gibi bir durumum olamaz.”
Adam haklı!
Sözlü halk edebiyatına bile girmiş ifadesinde, kısaca “Vereni cami avlusunda …” diyor açıkça!
Bir diğeri daha:
“Muğla’nın Fethiye ilçesinde ‘İslami Otel’ konseptiyle hizmet veren 4 yıldızlı otele internet ve telefonla rezervasyon yaptıran 5 aile, aynı odanın birden fazla kişiye satılması nedeniyle kapıda kaldı.
Ölüdeniz Mahallesi’nde muhafazakar tatilcilere hizmet veren 200 odalı otele internet ve telefonla rezervasyon yaptıran 5 aile; Uşak, Sivas, Bursa ve Ankara’dan bu sabah otomobilleriyle tatile geldi.
Konaklama ücretlerinin bir kısmını önceden ödeyen aileler, odalarına yerleşmek için geldikleri otelin girişinde ‘Boş odamız yok’ yanıtı aldı.”
İşte bu zihniyetin temel harcında saf Müslümanların “Ah’lı” paraları var.
Kurban derisi toplayıp, oradan yollarını bulmak bunlarda.
Cami yaptıracağız diye milletten para toplayıp en az yarısını cebe indirmek bunlarda.
Yimpaş, Kombassan gibi onlarca işçi şirketi kurup milleti dolandırmak bunlarda.
Süleyman Mercümek’ler, Beşir Darçın’lar bunlarda.
Avrupa’da “Yüzyılın yardım yolsuzluğu” diye tanımlanan “Deniz Feneri e. V” olayı bunlarda.
Üniversitede, poliste, askeriyede, kamu kurumlarında sınav sorularını çalıp kendi yandaşlarına vererek binlerce vatan evladının hakkını yemek bunlarda.
Himmet adı altında işadamlarından haraç almak, Milli Piyangoda büyük ikramiyeyi yıllarca kendi adamlarına çıkarmak bunlarda.
“Öğrenci okutuyoruz” diye CIA’ya ajanlık edip, Amerikan çıkarlarına hizmet etmek bunlarda.
Bunlar adam mı?
Bunlar insan mı?
Bunlar Müslüman mı?
Hırsızdan, hayasızdan Müslüman mı olur hiç?
İşimiz biraz da latife.
“Saflar” da artık kafayı çalıştırsınlar biraz, hemen girmesinler bunların dümen suyuna, sürekli badelenip durmasınlar canım!