Silimci Oktay bir...
Nam-ı diğer "Unesco Mustafa" yani, Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar'sa iki...
İki yeşillik görelim, gözümüz gönlümüz açılsın diye vurduk kendimizi Uludağ'ın yollarına geçen gün, neredeyse her iki adımda bir Mustafa Dündar'ın fotoğraflarının yer aldığı dev billboardlar!..
Yaa kardeşim, ben görmek zorunda mıyım "UNESCO'dan ödül aldık" diye Bursalıları keklemeye çalışan, bunun için belediye kasasından çuval çuval paralar harcayan adamı her iki dakikada bir karşımda?!.
Üstelik de o tabelalarda "belediye hizmetlerine" dair tanıtımlar da yapılmıyor, "Unesco Mustafa" açıkça kendi reklamını yapıp, siyasi ikbalinin peşinde koşuyor!..
"Mısırı kuruttun mu?
Ambarda duruttun mu?
Nenen çarık giyerdi...
Sen bunu unuttun mu?.."
Versin ilan reklam vergisini kendi cebinden!
Emekli milletvekili maaşı alıyor, ilavetan belediye başkanı maaşı alıyor, ev kirası, elektrik, su, yakıt parası bizim keseden, lüks makam aracı, şoförü, yakıtı, kaskosu bedava, gezdiği, gördüğü, yediği içtiği de belediye kasasından...
Reklam elden, su gölden!..
Ne ala hayat valla!
Ben de yaparım böyle belediye başkanlığı!
Üstelik de kışın şoföre saat beşe beş kala makam aracının kaloriferini, yazınsa klimasını açtırmadan yaparım; sabah saat beşten, gece yarılarına dek çalışarak yaparım vallahi!
Aha bir de Bursa'nın "kirleticisi" var diğer tarafta:
"Silimci Oktay..."
Memlekette hangi köprü ayağına, hangi dağa, hangi taşa, hangi duvara baksanız, sprey boyayla çiziktirilmiş ya "Silimci Oktay" yazısına, ya da etiketine rastlıyorsunuz...
Adam sıkılmasa getirip kapınıza da yapıştıracak ismini.
Bu arada, "silimci" demek ki aslında "silmeci" tanımı daha doğru olandır, "silen" manasına geliyormuş...
Taş ya da mermer bir zemininiz mi var temizlenmesi gereken?
Bu Oktay'ı arıyormuşsunuz, gelip siliyormuş adam!
"Unesco kandırmacasının lekesini" de silebilir mi bilemiyorum ama taşınızı, mermerinizi, muhtemelen ahşap zemininizi silip, tertemiz ediyormuş bu silimci!..
Şimdi bu Oktay Erzurum'dan buraya gelip, ardından da Paris'e gitti diyelim...
Orada da dağa taşa "Silimci Oktay" diye yazdı, yazdırdı...
Ne yaparlar adamı?
Hadi burda demiyeyim, çok bi fena bi şey yaparlar!
Öttürürler, öttürürler, kesilen cezaları yedi sülalesi 700 yıl çalışsa ödeyemez billahi!
Şimdi, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş'tan vatandaş olarak ricamdır:
Bu Silimci Oktay, Bursa'nın 17 ilçesinde dağa taşa ismini yazdı, reklamını yaptı...
Dahası hala da yapıyor...
Yemin ediyorum, zabıta teşkilatının bir yıllık maaşı çıkar kesilecek ceza ve toplanacak ilan-reklam vergileriyle!..
Ya hepsini gidip tek tek silsin Silimci Oktay...
Ya da tümünün vergisini ödesin!
Şimdi geliyoruz bu günkü yazının "sosyal sorumluluk" ve "gülmece" içeren diğer bölümüne:
Bir vakitler hatırlayacaksınız, "Çarşaf" isimli bir mizah dergisi çıkıyordu memlekette.
Hani, baş harfini burnu ve gözleri olan, gülen bir "Ç" harfinin simgelediği bir yayın organıydı bu?
İşte o dergiye gerek yazı, gerekse çizgileriyle katkıda bulunan üç insan...
Çetin Altan, Aziz Nesin ve Semih Balcıoğlu bir gün gazetede bir "resmi ilan" görürler.
İlanı verense, görevi gereği Edirne Cumhuriyet Savcılığı!..
Bir duyuru yapılıyor ilanda.
Edirne Genelevi'nde açık artırma usulüyle satışa sunulacak bir evin duyurusu!..
Tabii gazetedeki ilan metni "bu üç muzip insanın" hemen dikkatini çekecek...
Ve bırakın devletin böyle bir işe gazete ilanıyla aracılık etmesini, duyuruda yer alan şu ifadeler bile, böylesine komik bir satış işlemiyle yakından ilgilenmeleri için fazlasıyla yeterli olacaktır:
"Hele bir de iki tane sermaye eklenirse, evin çok kârlı hale geleceği tarafımızca müşahede edilmektedir!.."
Hemen aralarında bir toplantı yapıp, bu ihaleye katılma kararı alıyorlar.
Gidecekler, görecekler ve dönüşte Çarşaf Dergisi okurları için gözlem ve değerlendirmelerini mizahi bir üslupla kaleme alacaklardır.
Satış günü gelir çatar.
Aziz Nesin, Çetin Altan ve Semih Balcıoğlu bir otomobile binip, Edirne'ye doğru yola çıkmak üzere İstanbul'dan ayrılırlar.
Fakat ihale günü Silivri yol ayrımına geldiklerinde trafik müthiş sıkışacak ve sağlı sollu adım adım ilerleyen araçları görünce Aziz Nesin, o Türk insanına has olağanüstü zekasıyla müthiş bir espri patlatacaktır:
"Yahu bu İstanbul'da da ne kadar çok pe..k varmış böyle!.."
Ancak ne yazık ki Edirne'ye vardıklarında, üç ünlü yazarın satış işlemini izlemeye geldiğini haber alan yetkililerin ihaleyi ertelediğini öğrenirler!
Fakat oraya kadar gidilmiştir bir kere.
Kendi aralarında, "Madem ki geldik, hiç olmazsa şu ünlü evi bir gidip görelim" diye düşünürler ve İstanbul'a dönüşte de bu seyahati ayrıntılarıyla kaleme alırlar.
Fakat Savcılık, yapılan yorumları Adliye'nin manevi şahsiyetine hakaret olarak görüp, bu üç ünlü yazı ustası hakkında dava açar.
Mahkeme günü gelip çattığında Çetin Altan son derece sakin ve umursamaz ancak, koridorda sürekli bir ileri bir geri gidip gelen Aziz Nesin'se oldukça kaygılıdır!
Semih Balcıoğlu, Aziz Nesin'e takılır:
"Yahu sen ki ne davalar görmüş, daha ne davalardan alnının akıyla çıkmış birisin. Nedir bu üzüntü, bu gün niye bu kadar kaygılısın şimdi?"
İşte, kitapları dünyanın pek çok yerinde kırktan fazla dile çevrilmiş, hâlâ okunan bir yazar olmanın anlamı budur sevgili okurlar.
Aziz Nesin yine o son derece ciddi ve somurtkan yüz ifadesiyle ama...
İnce bir mizah anlayışıyla yanıt verir bu soruya:
"Ben ona üzülmüyorum. Şimdi mübaşir biraz sonra ya içeriden çıkıp da "Kerhaneciler buraya, Kerhaneciler buraya" diye seslenirse, işte ona kayırıyorum?!."
Yeni nesil bilmez...
Bursa'da eskiden halkın diline yerleşen tanımıyla, "umumhaneler" vardı...
Bunların en sonuncuları da Balıklı Mahallesi'ne kurulan villa tipi evlerde faaliyet gösteriyorlardı.
Hatta size küçük de bir sır vereyim...
O yıllarda Büyükşehir Belediye Başkanı olacağı bırakın aklından, düşlerinden bile geçmeyen Osmangazi Belediye Eski Başkanı Recep Altepe, Büyükşehir ve Yıldırım'da Refah Partisi'nden belediye meclis üyesiydi...
Altepe'nin bildiği bir tek muhalefet gündemi vardı...
Her toplantıda çıkıp, istisnasız şu soruyu sorardı Recep Altepe:
"Balıklı'daki genelevler ne zaman kapatılacak?.."
Ve adam partisinde bununla prim yapıp, siyasi açıdan yol aldı biliyor musunuz?!.
Hülasa, kadere bakın ki, Altepe siyasi kariyerini işte bu umumhanelere borçludur aslında!
Şimdi gelelim bu güne...
Osmangazi Belediye binasını çoğunuz bilirsiniz...
Kulakları çınlasın, Hilmi Şensoy yaptı ancak oturmak kısmet olmadı!
İşte o binanın yan tarafında Bursaray'ın, Osmangazi metro istasyonu var...
Bahsettiğim yer, Osmangazi Belediye binasının dibi...
Anlattılar, inanamadım; en sonunda kendim gidip gördüm ve şahit oldum...
Belli ki "haplanmış" bir hatun elindeki çantasını sağa sola savurup, paytak paytak yürüyerek, "Layn" diye bağırıyordu, "ayda sadece 2 bin lira layn!.. Bana biri bu parayı versin, oturup evimin kadını olayım layn!.. Yok mu aranızda bir delikanlı?!."
Fuhuş yatağı olmuş orası!
Her köşede sermayesini pazarlama peşindeki tipsiz suratsız, kirli sakallı herifler günümüz Bursa'sında...
Osmangazi Belediyesi'nin hemen yanı fuhuş yatağı olmuş...
Unesco Mustafa da orada belediye başkanı hala...