Yazarlar

Ürkek güvercin

post-img
Kendini böyle tanımlamıştı Hırant Dink; “ürkek güvercin!” İzlendiğini, tehdit edildiğini, üzerine atılan hak etmediğine inandığı suçlamalar nedeni ile hedef haline getirildiğini yazıyor, bir güvercin ürkekliğinin çaresizliğinde kaderini beklediğini ifade ediyordu. “Ama diyordu, bu halk güvercinleri öldürmez!” Ne yazık ki her türlü aşağılamaya layık biri o güzel güvercini vurdu. Sadece Hırant Dink’i değil hepimizi, bütün ülke vatandaşlarını tam can evinden vurdu. Neden, kime hizmet ediyor bu eylem? Türkiye’nin yararına olmadığı çok açık. Bu satırların yazıldığı saate kadar katil henüz yakalanamamıştı. Resimleri yayınlanıyor, vatandaşın yardımı, tanıklığı isteniyordu katilin tanımlanabilmesi için. Şu ya da bu nedenle ve her ne gibi bir nedenle olursa olsun, beni ilgilendiren bir vatandaşımı- zın hayatını koruyamamış olmamızdır. Ortalık hırsız/uğursuz, katil, maganda doldu. Polis toplumu korumada yetersiz kalıyor. Polis yeterliği eğitime, donanıma sahip değil. Üstelik 12 Eylül toplum ve insan mühendisliğinin her türlü çarpıklığını yaşıyoruz. O netekim çarpık zihniyetine göre istenen yapılanma Sünni Müslüman Türk modeliydi. Devletin hiçbir kademesine Ermeni, Rum, Yahudi, Alevi eleman yerleştirilmesine izin verilmiyordu. 1998 yılıydı, Taşpınar Köyündeydik bazı arkadaşlarla. Hava kararmıştı. Köyün Muhtarı yanıma gelmişti; “Beyim, dedi, sana bir kızımızı göstereceğiz, yüzüne bir iyice bakar mısınız?” Yüzü ay gibi güzel 20 yaşlarında lise mezunu bir kızı getirdiler. Yüzüne dikkatlice baktım. Elbette bir şey yoktu. “Hayırdır? Dedim,” “Beyim, kızımız polis olmak için başvurdu. Yazılı sınavları verdi, müracaatı kabul gördü. Sonra da mülakata girdi ama orada geçemedi.” “Neden geçemedi, soruları mı bilemedi?” “Hayır, dedi muhtar, yüzünde ben var, bu nedenle polis olamazsın!” Kızın yüzüne bir daha baktım. Sağ şakağında, kulağına yakın bir yerde toplu iğne başı kadar bir ben vardı. Tepem attı, “Yahu olur mu öyle şey?” dedim. Köy Alevi köyüydü. Birbirimize baktık. Sebep belliydi. Bize göre yüzünde kalıcı derin bir iz yoktu. Ama Alevilik yeterince kalıcıydı, polis olamazdı. Şu ülkenin bazı kaymakamları, emniyet müdürleri ve ne bileyim daha bazı diğer mesleklerde ne olurdu acaba Ermeni, Rum, Yahudi veya Alevilerden vatandaşlarımız da olsaydı? Hırant Dink Üniversite mezunuydu. Kendisini yedek subay yapmadıkları gibi, bir onbaşı bile yapmamışlardı. Elbette bu vatandaşımız o günler kalbinin acısını gözyaşları olarak akıttı. Ama vatani vazifesini yerine getirdi. Bu gün ise, inançları doğrultusunda ülkesine hizmet etmek isterken kanını akıttı. Bu ülkede yazar olup ta tehdit almamak mümkün değil. Bize de zaman zaman yazdıklarımızdan, kitaplarımızdan ötürü tehditler geldi. Ama Hırant’a gelenler kesinlikle çok ciddiye alınması gereken cinsten şeylerdi. Önemli olan, bir ülkede beğenmediği fikirleri fikirle karşılamak yerine kaba güçle yok etme sevdalısı çok insanın olması, bunların gizli ya da açık örgütlerinin bulunması. Daha önemlisi, polisin bu örgütleri ortaya çıkarmada, bu kaba saba insanların eylemlerini kursaklarında bırakacak caydırıcı önlemleri almada gösterdiği başarı veya başarısızlıktır. Ne var ki, polisimiz kendisi fikir özgürlüğüne karşı bir kurum görüntüsü vermektedir. Böyle olunca da olaylar önlenemiyor. Hırant Dink’i savunmasız ürkek güvercine çevirdiler İstanbul’da. Düşünceleri için vurdular. Hırant Dink’e “satılmış!” dediler. Onurlu naşı gazetesi önünde yatarken görüldü ki, ayakkabısının altı delik. Mevsim kış, hava yağışlı, yeni bir ayakkabı alamamış. Utanmazlar! Hırant Dink’e “hain” dediler. Eski MİT başkanı Özkök yanıtladı: “Yurtseverdir” Utanmazlar. Etrafımız bu utanmaz, arlanmaz, kaba saba insanlarla çevrili Tanrım. Başbakan’ın söylediği gibi, “Hırant’a sıkılan kurşun, hepimize sıkılmıştır. Ülkeye sıkılmıştır.” Katil biran önce bulunmalıdır. Hepimizin başı sağ olsun!

Diğer Haberler