Yazarlar

Yazıyoruz da Değişen Ne?

post-img
Hep yazıyoruz; "ek-mek" eylemini gerçekleştiremezsen tarlada Yiyecek EKMEK bulamazsın sofrada... Dün buğday ambarı olan ülkede; bugün gökdelenler... Yarın da; açlıkdan ölenler... Yetmez ama EVET...Diyorsan eğer...Bildiğin yoldan git; bu yolda açlıkdan tez günde olursun şehid... Üstelik yokluğu çekilen yalnızca EKMEK, SOĞAN değil...Henüz onbir yıl önce doğan bir çocuk; İLAÇ yokluğundan öldü,dünyanın ilk 20 ekonomisi arasında yer alan bir ülkede...Saman, soğan ithal edenler; ilaç ithal edemediler şuncacık çocuğa... Kediler, köpekler ve eşcinseller için hak arama yoluna düşenler...Öncelikle halkın, özellikle de çocukların sağlık hakkı için savaşmağa üşendiler...Oysa ana-babası çığlık, çığlık yardım istedi aylar boyunca... Sonunda küçük ARDA öldü, onu yaşatmak yerine; herkes düşmüş ayaktopçu Arda'nın peşine,yeniden diriltmeğe çalışır... Bu gidişle halk "ilaçsızlıkdan " ölümlere de alışır... Şehid Memedçikler'e alışdığı gibi... Hep yazıyoruz; Ne der uzmanlar?... Bir ülkede gelişme varsa; şu 3 alana duyulan ilgiden ve elde edilen başarılardan anlaşılır: 1)Spor 2)Sanat 3)Bilim Buyurun baylar ve bayanlar; birazcık da bu alanlarla ilgilenin... Çok daha mutlu olursunuz... Ama ilgi şöyle dursun, bilgi/bilmek/bilimsel düşünmek sanki yasaklanmış, bilgece konuşanlar korkudan bir köşelere saklanmış...Nasılsa arada, sırada konuşan biri varsa; onu anlamamak için tüm kısır düşünceliler atakda/saldırıda... İşte son örnek; Prof. Dr. Celal Şengör'ün söylediklerine... Onun sözlerini anlayamayan, kısır düşünceliler; değerli bilim insanını linç etme yolunda...Bu konu neye benzedi ?...Aysun Kayacı'nın; "dağdaki çobanla benim oyum bir mi?" açıklamasına... Siyaset Bilimi okumuş olanlar; en başından hak verdi Aysun'a da (ve ben de ), okumamış olanlar da yaşadıkça, olaylara tanık oldukça... İşte Prof. Dr. Şengör'un sözlerini sonradan anlayacaklar da...Üstelik Beşeri Kaynaklar (İnsan Kaynakları) Ekonomisi bağlamında değerli bilim insanımızın sözleri çok doğru ve de on numara... Üstelik... İlber Ortaylı herkese DANGALAK diyor... Aziz Nesin de bu halkın yüzde 60'ı APTAL (daha sonra 70 ya da 80 bile diyenler oldu) dedi...Aziz Usta öldükden sonra hak verdiniz ona... Böyle akıllı, bilgili, değerli adamların ne demek istediğini; yaşarlarken anlamağa çalışın, ölümlerinin ardından değil... Hep yazıyoruz da...Gerçekden de ne değişiyor?... Enflasyon çocuğu olarak doğduk Menderes döneminde...Demirel bizi darbelerle büyütdü... Özal'la liberalce sömürüldük...Günümüzde de otorite/yetke iliklerimize işledi...Gün gelip de,"ecel bizi şişledi" dediğimizde, "demokrasi" ideasını ancak OLİMPOS'da bulacağız zannımca... Yeter ki sonumuz benzemesin Uğur Mumcu yurtdaşımıza; onu saygıyla anıyoruz her 24 Ocak geldiğinde...Yine de umutluyuz aydınlık günlerin bir gün ama kesinlikle bir gün geleceğine... Usanmadan hep yazıyoruz...Ama okuyan var mı?...Bu ülke için çalışıp, dokuyan var mı?.. Ne yazık ki...1950'li yıllara değin; tarımsal üretimiyle, hem Osmanlı'dan kalma dış borçlarını ödeyen, hem de ulusunu yedi düvele el açmadan besleyen TÜRKİYE ne durumlara düşürüldü?... California'dan CEVİZ, Kanada'dan MERCİMEK, Çin'den KESTANE,Arjantin'den ANGUS ETİ, Bulgaristan'dan SAMAN, Azerbaycan'dan SOĞAN,köylüsü kahvehanelerde bacak sallamakdan bulamadığı için zaman Suriye'den de PATATES dışalımı yapılıyor. En birinci işkolu TARIM yerine İNŞAAT olunca da beton-çimento ekilen topraklardan; ne patates, ne de soğan fışkırmıyor. Dolayısıyla..."Tarlaya ekdim soğan...Bitmedi yedi doğan"Türküsü söylendiğinde; şaşıracak bundan böyle 2000'lerden sonra dünyaya gelen her bebe...Ne tarlası, ne soğanı?...Ne patatesi, ne samanı?... Tarımsal üretim bu topraklarda yalnızca İsa'dan Önce yapılırdı sanacak... Ve gün gelecek gemilere binenler, martılara atmak için simit bile alamayacak... Oysa dünlerde...Yalnızca yunuslar değil, martılar da yarışırdı gemilerle... Çocuk aklımla denizin üzerine düşecekler sanırdım...Kanat çırparlardı gri-beyaz...Bazen Güneş saklanırdı bulutların ardına, hava buz keserdi ayaz...Yolcular koparırdı simitlerinden birer lokma, göğe atarlardı...Bütün çocuklar endişeyle bakarlardı...Ve martılar süzülürdü yukarılara...Aldırmazlardı geminin hızına..Derinlerden işve yapan deniz kızına... Soğukla, açlığın elele verdiği kış aylarında...Yolcuların havaya attıkları simit lokmalarını kaparlardı... Nasıl ki günümüzde kediler, köpekler; yiyecek bulamazken çöp kutularında, martılar da özlem duyuyorlardır simit lokmalarını havalara atan yolculara...Ama artık simit de yok, ekmek de, soğan da....Bundan böyle yeni doğan da zor doyuracak karnını bu ülkede...Eğer EK-MEK eylemi gerçekleştirilmezse tarlada, bağda, bahçede...

Diğer Haberler