Yazarlar

Hayatım Roman Değil, Saçma Sapan Bir Hikaye (3)

post-img
Çocuğunu terk etmeye karar veren Saliha, bu düşüncesini yakın bildiği komşularıyla paylaşmıştı. Saliha ve çocuğunun sefaletine bire bir tanık olan hiçbir komşusu onu kınamadı, ayıplamadı. Başka bir çıkış yolu göremediklerini söylediler. Saliha bir yandan bebeğini terk etmeyi düşünse de, öbür yandan bir gün mutlaka onu geri alacağına da inanıyordu. Bunun için yaşlı komşusu Refika ablası akıl verdi; “Çocuğunu ileride yeniden bulabilmek istiyorsan yanına bir mektup koy. Bir de ertesi günkü gazeteleri alıp sakla. Elinde belge olur. İleride ararken çok işine yarar o gazeteler.” Saliha’nın da aklına yattı. Zar zor bir kalem ve kağıt bulup; “Ben çocuğumu, hayatını kurtarmak için terk ediyorum. İmam nikahıyla yaşadığım bir erkekten dünyaya getirdiğim yavrumu bakamayacak durumdayım. Belki günün birinde açlık ve sefaletten ölecek. Babası bizi terk etti. Çocuğumu unutmayacağım. 1980 yılı, birinci ayı, birinci günü gazetelere vereceğim ilanla oğlumu arayıp bulacağım.” yazdı. Özenle katlayıp çocuğunun göğsüne koydu. Sultanahmet’te terk ettiği çocuğunun karakola götürülüşünü izleyince biraz rahatlayıp evine döndü. Ertesi gün 30 Ağustos 1968 tarihli Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde; ‘Bir annenin 2 yaşındaki oğlunu ,12 yıl sonra arayacağını yazan bir mektupla Sultanahmet’te terk ettiği, çocuğun Akbıyık Polis karakoluna götürüldüğü, sonrasında Darülaceze’ye teslim edildiği’ haberi çıkmıştı. Saliha her iki gazeteyi de alıp, yıllarca muhafaza etmeye kararlı olarak yatağının altına sakladı. Ayda bir Darülaceze’nin yolunu tutuyor, kendisini teyzesi olarak tanıttığı görevlilerden izin alıp oğlunu görüyordu. Zaman geçtikçe oğlunun donuklaşan gözleri ve kederli yüzü onu kahrediyordu. Hele son görüşünde oğlunun oynayan diğer çocuklara katılmak yerine, yatakta tek başına oturup mutsuz gözlerini bir noktaya dikmiş hali gözünün önünden gitmiyordu. Darülacezeyi Kasım ayındaki ziyaretinde çocuğunun evlat edinildiği öğrendi. Tüm ısrarlarına rağmen daha fazla bilgi vermediler. *** Bir yıl sonra askerden gelen, 2 yıldır aramayan o değilmiş gibi davranan kocasına çocuğun öldüğünü, artık kendisini istemediğini, defolup gitmesini söyledi. Belki çok genç evlendirilmeleri, belki kısa süreli beraberliklerinde çektikleri onca şey ve kötü anılar, sebep her ne ise ikisinin de kalbinde birbirlerine karşı en ufak bir sevgi kırıntısı kalmamıştı. Kocası itiraz etmeksizin, yine bildiği en iyi işi yaptı; Çekip gitti. Konfeksiyon makinası kullanmayı öğrenen ve artık iş bulmakta zorlanmayan Saliha’nın, eskiye nazaran durumu epey düzelmişti. Hiç olmazsa karnı doyuyor, tek göz odasının kirasını verebiliyordu. Fakat bekar bir kadın olarak bunun uzun sürmeyeceği aşikardı. Yalnız yaşamaktan ve çevrenin dedikodularından kurtulmak için işyerinde kendisine ilgi duyan ve epeyce yaş farkı olan ustabaşı Hilmi’nin evlenme teklifini kabul etti. Hilmi’nin geliri iyi olduğu için işi bıraktı. Hemen her yıl bir çocuk doğurdu. Dört oğlu ve üç kızı vardı artık. Yıllar önce terk ettiği bebeğinin acısını bastırmaya yetmedi hiçbiri. 1980 yılı geçeli çok olmuştu. Eşi Hilmi öldüğünde yine oğlunu arama isteği depreşti. . . / . . Yazının devamı yarın yayında…

Diğer Haberler