Yazarlar

Sevgili Duygudurum

post-img
Ara ara ağlamaklı bir hal, boşluğa boş boş bakışlar.. İzlemekten, okumaktan, düşünmekten, dahası zihnimi dolduran çaresizlikten tükenmeler. 40 yaşın üstünde presbiyopisi olan hasta gibi, ülke fotoğrafını gözlerimin önünden şöyle bi 50 cm uzaklaştırarak bütüne bakmaya çalışsam da, dayanamayıp yaklaşıp, yine ayrıntılar içinde boğuluyorum. Fonda Sezen Aksu çalıyor bir de, “farkındayım, farkındayım” demekten bir hal oldu. Ne gemiler yakmış, anlatıyor. Sen misin yakmak kelimesini duyan? Benim bünye yine gündeme doğru koşuyor. Şarkıyı “Ne insanlar yaktık, ne insanlar bombaladık, ne canlara kıydık” diye çeviriyor aklım. Hah, Uğur Mumcu da geldi yanıma şimdi.. Kulağıma da “Vurulduk ey halkım, unutma bizi” diye fısıldayıp gitti cennetine.. Ona, unuttuk güzel insan, unuttuk seni. Sizi, Gezi’yi, Reyhanlı’yı, nicelerini.. Çok sürmez Suruç katliamını yarın; haberi taze iki polisin infazını da ertesi gün unutacak; Mariana Çukuru’nun (Challenger deep)* derinliklerine göndereceğiz hiç merak etme, diyemedim. Gerçi çukur için yaşam belirtisi var diyorlar. Bilmiyorum. Yaşadıklarımız, acılarımız, hiç olmamışcasına bu derin kuyuya çabucak attıklarımız orada harmanlanıp da; tecrübe, olgunluk ve olmuşlukla bize geri döner mi bilmiyorum. Pek sanmıyorum. Çaresizlikten tükendik evet. Çare çok, belki de oldukça basit ama dertli dolap beygiriyiz dünya olarak. İyileşmeye niyetimiz yok. Çaresizliğimiz ayrışmamızdan, çaresizliğimiz sevgisizlikten, çaresizliğimiz belki de Cem Karaca’nın “İşte Geldik Gidiyoruz” unu dinlememiş, daha da kötüsü anlayamamış olmaktan. Ben Cem Karaca’yı anarken Sezen Aksu “Gülümse” ye geçmiş, söylüyor yine. Gülümse, hadi gülümse..bulutlar gitsin.. Pek sırası değil sanırım Sezen. İklimler değişmiyor, kara bulutlar dağılmıyor şimdilik. Tüm şehir sana değil, tüm ülke birbirine küstü. Bir kedileri bile yok, anlıyor musun? The Eichmann Show ve Altınlı Kadın (Woman in Gold) Soykırımı hatırlatan, yukarıda adı geçen bu iki filmi izledim geçenlerde. Konu katliamlardan açılmışken aklıma gelen.. Terezin’e** gittiğimde de hissetmiştim. Ne biliyorduk? Gerçek neydi? Hayatta izlemekle kalamadığım şeyler var. İşin içinde, o tarihin gerçekliğinde olamamışsam, her şey biraz flu içimde. Bildiklerim yetemedi. Her zaman olduğu gibi, internetin, araştırmaların içine, o günlerin dünyasına atıverdim kendimi. Her türlü teori, bakış açısı ve anlatım var. Mısır’dan, Kabala’dan, Siyonizm’den girip; Filistin’den, Hitler’den, İsrail’den doğru çıkıyorsunuz. Tam bir “hayır, aslında gerçek bu” mızmızlığı. Yine bir sonuca ulaşamama ve sebebe varamadan tek gerçek yüzünüze çarpıveriyor: 6 milyon insanın katledilmesi. Fotoğraflar, görüntüler dehşet. Kapatıp düşünüyorum. Sebep diye yazılan her şey ama her şey aslında saçmalığın ta kendisi değil mi? Değil milyonlar, tek bir can yitip gitmişse bu yüzden, anlamı nedir yaşamanın? Dinlerin? İdeolojilerin? Üstün ırklığın? Toprak fazlalığının? Bir sınırın olsun elbet; ama sınırın veya toprakların kevgire dönmüş insan etiyle, kanıyla ayrılmasa ya diğerinden. Belki bu kadar da basit değildir değil mi? Her şeyin bir bedeli, her yapılanın bir cezası, yüz karası diktatöryal düşünceler vardır? Irklar, ulus devlet, bayrak diye bir şey vardır?Duyabiliyorum. Biliyorum. Neyse Hugo Chavez'e de selam olsun. Dünya’nın ne kadar kirlendiğini görünce, çöplükte açan çiçek misali, umutla bir dünya hayal etmeye başlamıştım oysa.. Onu bile kursağımda bırakıyorum. *   Mariana Çukuru, Dünya üzerinde bilinen en derin nokta ** Terezin, Çek Cumhuriyeti sınırları içinde, Prag'a 1 saat uzaklıkta, Yahudi toplama kampını içinde barındıran kasaba.  

Diğer Haberler